10 Mart 2016 Perşembe

Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?

Selam Sevgili Takipçiler;

Baharı bekleyen kumrular gibi sizin de benim yazımı beklediğinizi biliyorum. 
Fakat ben güneş enerjisi ile çalıştığımdan böyle havalarda ruhumu bir uçurtmanın kanadına bağlar, onu ne yerlerde ne göklerde bulabilirim. Herkesin hayatta beslendiği şey başka işte... 

Bu güzel bahar mevsiminde felekten bir gün çalmaya ne dersiniz?


Hemen üzerinize en rahat kıyafetlerinizi giyin ve atın kendinizi dışarı. Sizi Anadolu yakasında en sevdiğim balıkçıya Suna Abla'ya götüreceğim. 

Adında abla, abi, usta, dayı kavramları bulunan restoranlara sempatim çocukluğumdan gelir. Çocukken hep şeflerini, lokantanın adıyla müsemma olan dayılar, ustalar zannederdim. Nedeni bilemem, tuhaf bir güven ve keyif verirdi öyle olduğunu zannetmek.


Boğazın en güzel noktasında türlü dedikodulara şahitlik etmiş tarihi yalıların arasında, Kandilli iskelesinin dizinin dibinde Suna Abla. Tahta masaları, sandalyeleri, sakız beyazı masa örtüleri ile salaş, bizden, en içimizden bir mekan. 

Bahar aylarında, öğlenleri iskeleye en yakın masaya oturup, göğsümü boğazın ılık meltemine verip, gözlerimi rumeli hisarının upuzun surlarına dikip hayalimde bir zaman makinasına biner ve 1452'li yıllara giderim. 



Suna Abla'da mevsimin en iyi balıklarını (ben şu ara hep hamsi yiyorum), karidesini, kalamarını, salatasını söylüyoruz masaya..


Öyle süslü servislerle şık tabaklarla gelmiyor Arnavutköy balıkçıları gibi... Anam babam usulü beyaz porselen tabaklarda getiriyorlar birbirinden lezzetli karides güveçleri, kalamar tavaları... Zaten parmaklarınızı yerken tabaklarla hiç ilgilenmiyorsunuz :) 

Gün ufaktan inmeye başlıyor.. Boğazın yorgun vapurları, 
işten eve dönenlere eşlik eden serseri martılar ile başlıyor  tatlı akşam telaşı... Sessizce bir köşeye çekilip izleyebilirsiniz Suna Abla'da...

Adabını bilenler akşam üstü rakısı içiyor burada.. Tam yeri olduğunu söylüyor... 




Ve balıklarımız geliyor, beyaz tabaklarda nar gibi kızarmış.. Gün iniyor...


İstanbul incisini takıyor tüm vakurluğuyla....

Şehri boğazın farklı yerlerinden izlemek bana ne büyük keyif veriyor. Bazen, yurt dışından gelen turistler için Türkiye'nin her yönüyle ne şahane bir ülke, İstanbul'un ise ne muazzam bir şehir olduğunu düşünüyorum. Bir kez daha şükrediyorum. 

Suna Abla yine bütün misafirperverliğiyle ağırlıyor bizi, bir günü daha deviriyoruz böylece...

Yazının sonlarına yaklaşırken, acaba nasıl bir başlık atsam diye düşünüyorum. Sonra bakıyorum da ben hep boşuna düşünüyorum. Duymasını bilene hayat her an, herşeyi zaten söylüyor.




Derken devam ediyor kadife sesiyle Zeki Müren....

Bir ilkbahar sabahı, güneşle uyandın mı hiç? 
Çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç? 
Bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç? 

Bunları yapmadıysan, "geçen günlere yazık etmişsin gönül sen" diyor.
Ben ettim sen etme diyor.  Sonra, "albümdeki o resme bakarken ağlarsın, mazideki günlere kalbini bağlarsın hatta unutmayıp adını senelerce anarsın" diyor.

Bazen bir şarkı ne çok şey söylüyor.
Boğazdan bir gemi daha geçiyor..


Yalnızca ömrünüzün değil, gönlünüzün mevsimleri de hep ilkbahar tadında geçsin...

Sevgiler
LuLu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder